Kendisiyle bu kadar geç tanıştığımız için öylesine üzülüyorum ki. Yazarın okuduğum tüm kitaplarını çok beğenmiştim ama bu beni bir başka etkiledi. Kitaptaki karakterle her insan gibi benzer yanlarımı keşfetmemden mi yoksa yazarın insan beynindeki düşünce hızına yetişip mili saniyelik nöron kıvılcımlanmalarını bile böylesine güzel cümleler boyu betimleyebilmesinin büyüsünden mi bilmiyorum, ama çok çok çok sevdim. Beğenimi hakkında methiyeler düzerek anlatmaya çalışsam yine de zamanı durdurup böyle duru bir şekilde insanı hiç acele etmeden tanımaya çalışan bu kitap karışında çok basit bir girişim olarak kalır.


Zweig duygusal donukluğu o kadar güzel anlatmış ki, bazı anlarda yaşamış olduğum donukluklar gözümün önünde canlandı. (Bu herkesin zaman zaman yaşayabileceği bir durumdur.)

Aynı zamanda bu donukluğun koptuğu bir an, bir olay da olmuştur. Zweig buna “Olağanüstü Bir Gece” demiş. Ve o anı hayatımızın sonuna kadar unutmayız, her bir anını saniye saniye hatırlarız, özellikle de bıraktığı izleri...Kitapta, toplumun insanın tutkularını nasıl körelttiğini ve tek tip insan olmak için dayattığı kuralları görüyoruz. Belli kalıplar içinde olmalıyız ve hep bir -meli,-malı ekleri etrafımızı sarmalar.


Kitaptaki karakterimiz ise, toplumun bu dayatmalarıyla yaşarken bir “suç” işler. Bunun sonunda kendi iç mahkemesiyle hesaplaşıp kendi içindeki “Ben”i farkeder ve duvarlarını yıkar. Bu sayede ise hissetmeye,özünü keşfetmeye ve uyanmaya başlar.Yine bir Zweig klasiği, yine ustaca ve derinlemesine düşündüren bir anlatım. Kısa kitapları çok severim, okuması birkaç saat sürer ama sindirmesi ciltlik kitaplara bedeldir.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.